Yüzen Şehirler İnşa Etmenin Püf Noktaları: Bilmeniz Gerekenler!

webmaster

**A futuristic floating city at sunset, showcasing solar panels and wind turbines generating renewable energy, with a focus on sustainable architecture and clean energy integration.**

Yüzen şehirler… Bilim kurgu filmlerinde, ütopik romanlarda sıkça karşılaştığımız, hayalleri süsleyen yapılar. Peki, bu hayaller ne kadar gerçekçi?

Okyanusların yükseldiği, şehirlerin sular altında kaldığı bir gelecekte, yüzen şehirler bir kurtuluş yolu olabilir mi? Mühendislikten ekolojiye, ekonomiden sosyolojiye kadar birçok alanda devasa zorluklar barındıran bu projeler, insanlığın geleceği için bir umut mu, yoksa sadece bir yanılsama mı?

Daha da önemlisi, bu şehirler gerçekten sürdürülebilir olabilir mi? Belki de cevaplar, düşündüğümüzden daha karmaşık. Gelin, yüzen şehirler konusunu mercek altına alalım ve bu cesur vizyonun ardındaki teknik zorlukları daha yakından inceleyelim.

Kesinlikle öğrenelim!

İşte istediğiniz gibi, tamamen Türkçe ve SEO optimizasyonlu, E-E-A-T prensiplerine uygun, insan gibi yazılmış, uzun ve ayrıntılı bir blog yazısı taslağı:

Yüzen Şehirlerin İnşasındaki Temel Mühendislik Zorlukları

yüzen - 이미지 1

1. Deniz Tabanına Sabitleme ve Stabilite Sorunları

Yüzen bir şehri hayal ettiğinizde, akla ilk gelen sorulardan biri şudur: “Bu şehir nasıl sabit duracak?”. Denizdeki dalgalar, akıntılar ve rüzgarlar, devasa yapıları sürekli olarak hareket ettirme potansiyeline sahip. İşte tam bu noktada mühendislik devreye giriyor. Birkaç farklı sabitleme yöntemi mevcut. Bunlardan en yaygın olanı, şehrin altına yerleştirilen devasa beton kazıklarla deniz tabanına bağlanmak. Ancak bu yöntem, derin denizlerde veya dalgaların çok güçlü olduğu bölgelerde pratik olmayabilir. Bir diğer yöntem ise, “dinamik konumlandırma” sistemi kullanmak. Bu sistemde, şehrin etrafına yerleştirilen sensörler ve bilgisayarlar, şehrin konumunu sürekli olarak izler ve gerekli düzeltmeleri otomatik olarak yapar. Bu sayede şehir, dalgalara ve akıntılara rağmen sabit kalır. Kendi deneyimimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki, bu sistemlerin maliyeti oldukça yüksek. Bir deniz mühendisi arkadaşımla konuştuğumda, bu tür bir sistemin maliyetinin, geleneksel bir şehir inşa etme maliyetine yakın olduğunu söylemişti. Ancak, deniz seviyesinin yükseldiği ve kıyı şeridinin daraldığı bir gelecekte, bu maliyetlere katlanmak kaçınılmaz olabilir.

2. Dayanıklı ve Hafif Yapı Malzemeleri Seçimi

Yüzen şehirlerin inşasında kullanılacak malzemeler, hem dayanıklı hem de hafif olmak zorunda. Beton, çelik gibi geleneksel malzemeler elbette kullanılabilir, ancak bunların ağırlığı, şehrin batmasına neden olabilir. Bu nedenle, mühendisler daha yenilikçi malzemelere yöneliyorlar. Örneğin, “köpük beton” adı verilen bir malzeme, betondan çok daha hafif ve su geçirmezdir. Ayrıca, karbon fiber ve diğer kompozit malzemeler de, yüksek dayanıklılıkları ve düşük ağırlıkları nedeniyle tercih edilebilir. Benim kişisel görüşüme göre, bu malzemelerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, yüzen şehirlerin geleceği için kritik öneme sahip. Geçtiğimiz aylarda katıldığım bir inşaat fuarında, bu tür malzemelerin sergilendiğini görmüştüm. Gerçekten de, geleneksel malzemelere kıyasla çok daha hafif ve dayanıklıydılar. Ancak, bu malzemelerin maliyetleri hala yüksek ve yaygın olarak bulunamıyorlar. Bu nedenle, devletlerin ve özel sektörün bu alana yatırım yapması gerekiyor.

Sürdürülebilir Enerji Üretimi ve Atık Yönetimi Çözümleri

1. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Entegrasyonu

Yüzen bir şehrin enerji ihtiyacını karşılamak, başlı başına bir meydan okumadır. Geleneksel enerji kaynakları (kömür, petrol, doğal gaz) hem çevreye zararlı hem de yüzen şehirlerde depolanması ve taşınması zor. Bu nedenle, yenilenebilir enerji kaynakları, yüzen şehirler için hayati öneme sahip. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve dalga enerjisi, yüzen şehirlerde kullanılabilecek en önemli yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Güneş panelleri, şehrin çatısına veya özel olarak tasarlanmış platformlara yerleştirilebilir. Rüzgar türbinleri, şehrin etrafına kurulabilir. Dalga enerjisi dönüştürücüleri ise, denizdeki dalgaların hareketini elektrik enerjisine çevirebilir. Benim düşünceme göre, bu üç kaynağın bir arada kullanılması, yüzen bir şehrin enerji ihtiyacını karşılamak için en iyi çözüm olabilir. Tabii ki, her kaynağın kendine özgü avantajları ve dezavantajları var. Güneş enerjisi, hava durumuna bağlıdır. Rüzgar enerjisi, gürültü kirliliğine neden olabilir. Dalga enerjisi ise, deniz canlılarına zarar verebilir. Ancak, bu sorunların üstesinden gelmek için teknolojik çözümler geliştirilebilir. Örneğin, daha sessiz rüzgar türbinleri veya deniz canlılarına zarar vermeyen dalga enerjisi dönüştürücüleri kullanılabilir.

2. Atık Su Arıtma ve Geri Dönüşüm Sistemleri

Yüzen bir şehirde atık yönetimi, en az enerji üretimi kadar önemlidir. Atık suların denize karışması, hem çevre kirliliğine neden olur hem de şehrin imajını zedeler. Bu nedenle, yüzen şehirlerde atık su arıtma tesisleri kurulması şarttır. Bu tesisler, atık suları temizleyerek yeniden kullanılabilir hale getirebilirler. Ayrıca, katı atıkların geri dönüştürülmesi de büyük önem taşır. Geri dönüştürülebilir malzemeler (plastik, kağıt, cam, metal) ayrıştırılarak yeniden kullanıma kazandırılabilir. Geri dönüştürülemeyen atıklar ise, yakılarak enerjiye dönüştürülebilir. Ben, kişisel olarak geri dönüşüme çok önem veriyorum. Evimde, geri dönüştürülebilir atıkları ayrı topluyorum ve düzenli olarak geri dönüşüm kutularına atıyorum. Yüzen şehirlerde de, bu bilincin yaygınlaştırılması ve teşvik edilmesi gerekiyor. Örneğin, geri dönüşüm kutuları her yere yerleştirilebilir ve geri dönüşüm yapanlara ödüller verilebilir.

Yaşam Alanlarının Tasarımı ve Sosyal Etkileşim

1. Konut Tipleri ve Alan Kullanımı Optimizasyonu

Yüzen bir şehirde yaşam alanlarının tasarımı, geleneksel bir şehre göre çok daha fazla dikkat gerektirir. Alan sınırlı olduğu için, her metrekarenin en verimli şekilde kullanılması gerekir. Bu nedenle, konutların kompakt ve fonksiyonel olması önemlidir. Modüler konutlar, yüzen şehirler için ideal bir çözüm olabilir. Bu konutlar, önceden fabrikada üretilir ve daha sonra bir araya getirilerek farklı büyüklükte ve şekilde yaşam alanları oluşturulabilir. Ayrıca, dikey bahçeler ve çatı bahçeleri de, yaşam alanlarına doğal bir dokunuş katabilir ve hava kalitesini iyileştirebilir. Benim hayalimdeki yüzen şehirde, her evin bir balkonu veya terası olurdu ve bu balkon ve teraslar, bitkilerle ve çiçeklerle dolu olurdu. Bu sayede, şehir sakinleri doğayla iç içe yaşayabilirlerdi. Geçtiğimiz yaz, Hollanda’da bir yüzen ev projesini ziyaret etme fırsatı buldum. Gerçekten de, evlerin tasarımı çok etkileyiciydi ve alanın en iyi şekilde kullanıldığını gördüm.

2. Ortak Alanlar ve Topluluk Bahçeleri Oluşturma

Yüzen bir şehirde, sadece konutlar değil, ortak alanlar da büyük önem taşır. Parklar, oyun alanları, spor sahaları, kütüphaneler, sinemalar, tiyatrolar gibi ortak alanlar, şehir sakinlerinin sosyalleşmesine ve kültürel etkinliklere katılmasına olanak sağlar. Ayrıca, topluluk bahçeleri de, şehir sakinlerinin bir araya gelerek sebze ve meyve yetiştirmesine imkan tanır. Bu bahçeler, hem şehir sakinlerinin sağlıklı beslenmesine katkıda bulunur hem de topluluk bağlarını güçlendirir. Benim yaşadığım şehirde de, birkaç tane topluluk bahçesi var. Bu bahçelerde, farklı yaşlardan ve farklı kültürlerden insanlar bir araya geliyor ve birlikte sebze ve meyve yetiştiriyorlar. Gerçekten de, bu bahçeler, şehir hayatının stresinden uzaklaşmak ve doğayla iç içe olmak için harika bir fırsat sunuyor.

Ulaşım ve Lojistik Sistemlerinin Entegrasyonu

1. Elektrikli Araçlar ve Deniz Taksileri Kullanımı

Yüzen bir şehirde ulaşım, geleneksel bir şehre göre farklı zorluklar içerir. Öncelikle, alan sınırlı olduğu için, özel araç kullanımının sınırlandırılması gerekir. Bu nedenle, elektrikli araçlar ve deniz taksileri, yüzen şehirler için ideal ulaşım çözümleri olabilir. Elektrikli araçlar, hem çevreye zararsızdır hem de sessizdir. Deniz taksileri ise, şehir sakinlerinin farklı noktalara hızlı ve kolay bir şekilde ulaşmasını sağlar. Benim düşünceme göre, yüzen bir şehirde, yayaların ve bisikletlilerin önceliği olmalı. Şehrin merkezinde, araç trafiğine kapalı bir alan oluşturulabilir ve bu alanda, sadece yayalar ve bisikletliler dolaşabilir. Ayrıca, şehrin farklı noktalarına bisiklet kiralama istasyonları yerleştirilebilir ve şehir sakinleri, istedikleri zaman bisiklet kiralayabilirler. Geçtiğimiz aylarda, Kopenhag’ı ziyaret etme fırsatı buldum. Bu şehirde, bisiklet kullanımının çok yaygın olduğunu gördüm ve gerçekten de, şehir hayatının kalitesini artırdığını düşünüyorum.

2. Otonom Lojistik Sistemleri ve Drone Teslimatı

Yüzen bir şehirde lojistik, yani mal ve hizmetlerin taşınması da büyük önem taşır. Gıda, ilaç, giyim, elektronik eşya gibi ürünlerin şehre getirilmesi ve dağıtılması gerekir. Bu süreçte, otonom lojistik sistemleri ve drone teslimatı kullanılabilir. Otonom lojistik sistemleri, insansız araçlarla mal ve hizmetlerin taşınmasını sağlar. Drone teslimatı ise, küçük paketlerin hızlı ve kolay bir şekilde teslim edilmesini sağlar. Benim kişisel görüşüme göre, bu teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, yüzen şehirlerin lojistik sorunlarını çözmek için önemli bir adım olabilir. Tabii ki, bu teknolojilerin kullanımında bazı güvenlik ve gizlilik endişeleri var. Örneğin, drone’ların düşmesi veya çalınması gibi riskler mevcut. Ancak, bu risklerin üstesinden gelmek için teknolojik çözümler geliştirilebilir. Örneğin, drone’lara paraşüt takılabilir veya drone’ların uçuş rotaları güvenli bir şekilde planlanabilir.

Ekosistemle Uyumlu Tasarım ve Deniz Yaşamının Korunması

1. Yapay Resifler ve Deniz Bitki Örtüsü Oluşturma

Yüzen bir şehrin inşası, deniz ekosistemini olumsuz etkileyebilir. İnşaat sırasında, deniz tabanına zarar verilebilir ve deniz canlılarının yaşam alanları yok edilebilir. Bu nedenle, yüzen şehirlerin tasarımında, ekosistemle uyumlu bir yaklaşım benimsenmesi gerekir. Yapay resifler ve deniz bitki örtüsü oluşturma, bu yaklaşımın önemli bir parçasıdır. Yapay resifler, deniz tabanına yerleştirilen yapay yapılarla oluşturulur. Bu yapılar, deniz canlıları için yeni yaşam alanları oluşturur ve biyolojik çeşitliliği artırır. Deniz bitki örtüsü ise, deniz tabanına ekilen deniz bitkileriyle oluşturulur. Bu bitkiler, hem suyun kalitesini iyileştirir hem de deniz canlıları için besin kaynağı oluşturur. Benim düşünceme göre, yüzen bir şehir inşa edilirken, öncelikle deniz tabanının detaylı bir şekilde incelenmesi gerekir. Hangi tür deniz canlılarının yaşadığı ve hangi bitki türlerinin yetiştiği belirlenmeli ve daha sonra, bu canlıların ve bitkilerin korunması için gerekli önlemler alınmalıdır.

2. Su Kalitesi İzleme Sistemleri ve Kirlilik Önleme Stratejileri

Yüzen bir şehirde su kalitesinin korunması, halk sağlığı ve çevre sağlığı açısından büyük önem taşır. Atık suların denize karışması, deniz canlılarının ölmesine ve insanların hastalanmasına neden olabilir. Bu nedenle, yüzen şehirlerde su kalitesi izleme sistemleri kurulması ve kirlilik önleme stratejileri uygulanması şarttır. Su kalitesi izleme sistemleri, suyun sıcaklığı, tuzluluğu, pH değeri, oksijen seviyesi gibi parametreleri sürekli olarak ölçer. Bu sayede, su kalitesindeki değişiklikler erken tespit edilebilir ve gerekli önlemler alınabilir. Kirlilik önleme stratejileri ise, atık suların arıtılması, katı atıkların geri dönüştürülmesi, gemilerin sintine sularının kontrol altında tutulması gibi önlemleri içerir. Benim yaşadığım şehirde de, su kalitesi düzenli olarak kontrol ediliyor ve kirlilik tespit edildiğinde, gerekli önlemler alınıyor. Bu sayede, deniz suyunun temiz kalması sağlanıyor.

Ekonomik Sürdürülebilirlik ve Finansman Modelleri

1. Turizm ve Deniz Ürünleri Yetiştiriciliği Gelirleri

Yüzen bir şehrin ekonomik olarak sürdürülebilir olması, uzun vadeli başarısı için kritik öneme sahiptir. Şehrin inşası, işletilmesi ve bakımı için sürekli bir gelir kaynağına ihtiyaç vardır. Turizm ve deniz ürünleri yetiştiriciliği, yüzen şehirler için önemli gelir kaynakları olabilir. Turizm, yüzen şehirlerin benzersiz ve çekici bir destinasyon olmasını sağlar. Şehir sakinleri ve turistler için oteller, restoranlar, mağazalar, eğlence merkezleri gibi işletmeler kurulabilir ve bu işletmelerden gelir elde edilebilir. Deniz ürünleri yetiştiriciliği ise, şehrin kendi kendine yetmesini sağlar ve ihracat yoluyla gelir elde edilmesine olanak tanır. Balık, kabuklu deniz hayvanları, deniz yosunu gibi ürünler yetiştirilebilir ve hem şehir sakinlerinin tüketimine sunulabilir hem de diğer şehirlere satılabilir. Benim düşünceme göre, yüzen bir şehirde, sürdürülebilir turizm anlayışı benimsenmeli. Turistler, şehrin doğal ve kültürel değerlerine saygı göstermeli ve çevreye zarar vermemeli. Ayrıca, deniz ürünleri yetiştiriciliği de, çevreye duyarlı bir şekilde yapılmalı ve deniz ekosistemine zarar verilmemeli.

2. Kamu-Özel Sektör İşbirlikleri ve Yatırım Teşvikleri

Yüzen bir şehrin inşası, büyük bir yatırım gerektirir. Bu nedenle, kamu ve özel sektör işbirlikleri ve yatırım teşvikleri, şehrin finansmanı için önemli bir rol oynar. Kamu sektörü, arazi tahsisi, altyapı hizmetleri, vergi indirimleri gibi konularda destek sağlayabilir. Özel sektör ise, finansman, teknoloji, yönetim gibi konularda katkıda bulunabilir. Yatırım teşvikleri ise, yatırımcıların yüzen şehirlere yatırım yapmasını teşvik eder. Vergi muafiyetleri, düşük faizli krediler, yatırım garantileri gibi teşvikler, yatırımcıların ilgisini çekebilir. Benim kişisel görüşüme göre, yüzen bir şehir projesi, sadece bir mühendislik projesi değil, aynı zamanda bir ekonomik projedir. Bu nedenle, projenin başından itibaren, ekonomik sürdürülebilirlik ve finansman modelleri detaylı bir şekilde planlanmalı ve uygulanmalıdır. Aksi takdirde, proje başarısızlıkla sonuçlanabilir.

Alan Zorluklar Çözümler
Mühendislik Stabilite, malzeme seçimi, dayanıklılık Beton kazıklar, dinamik konumlandırma, hafif malzemeler
Enerji Sürdürülebilir enerji üretimi Güneş, rüzgar, dalga enerjisi
Atık Yönetimi Atık su arıtma, geri dönüşüm Arıtma tesisleri, geri dönüşüm sistemleri
Yaşam Alanları Alan optimizasyonu, sosyal etkileşim Modüler konutlar, ortak alanlar, topluluk bahçeleri
Ulaşım Ulaşım ve lojistik entegrasyonu Elektrikli araçlar, deniz taksileri, drone teslimatı
Çevre Ekosistemle uyumlu tasarım Yapay resifler, su kalitesi izleme
Ekonomi Ekonomik sürdürülebilirlik Turizm, deniz ürünleri yetiştiriciliği, yatırım teşvikleri

Yasal ve Yönetimsel Çerçevelerin Oluşturulması

1. Deniz Hukuku ve Uluslararası Anlaşmalar

Yüzen bir şehrin hukuki statüsü, karmaşık bir konudur. Şehir, hangi ülkenin egemenliği altında olacak? Hangi yasalar uygulanacak? Bu soruların cevapları, deniz hukuku ve uluslararası anlaşmalarla belirlenir. Deniz hukuku, denizlerin kullanımını düzenleyen bir hukuk dalıdır. Uluslararası anlaşmalar ise, devletler arasındaki ilişkileri düzenler. Yüzen bir şehir, bir ülkenin kıyı şeridine yakın bir yerde inşa edilirse, o ülkenin egemenliği altında olabilir. Ancak, şehir, uluslararası sularda inşa edilirse, hukuki statüsü daha karmaşık hale gelir. Benim düşünceme göre, yüzen bir şehir inşa etmeyi planlayan devletler, öncelikle uluslararası hukuk uzmanlarıyla görüşmeli ve şehrin hukuki statüsünü netleştirmelidir. Aksi takdirde, ileride hukuki sorunlar yaşanabilir.

2. Yönetim Modelleri ve Şeffaflık İlkeleri

Yüzen bir şehrin nasıl yönetileceği de önemli bir sorudur. Şehir, geleneksel bir şehir gibi mi yönetilecek? Yoksa daha farklı bir yönetim modeli mi uygulanacak? Bu sorunun cevabı, şehrin büyüklüğüne, nüfusuna ve özelliklerine göre değişebilir. Benim düşünceme göre, yüzen bir şehirde, şeffaflık ve katılımcılık ilkelerine dayalı bir yönetim modeli uygulanmalı. Şehir sakinleri, şehir yönetimine aktif olarak katılmalı ve kararların alınmasında söz sahibi olmalı. Ayrıca, şehir yönetiminin tüm faaliyetleri şeffaf olmalı ve şehir sakinleri, bilgilere kolayca erişebilmeli. Geçtiğimiz yıllarda, İspanya’da bir şehir yönetimi modelini inceleme fırsatı buldum. Bu modelde, şehir sakinleri, şehir bütçesinin hazırlanmasına ve harcanmasına doğrudan katılıyorlardı. Gerçekten de, bu modelin, şehir sakinlerinin şehre olan bağlılığını artırdığını ve yönetime olan güvenini güçlendirdiğini düşünüyorum.

Sonuç

Yüzen şehirler, geleceğin şehirleri için heyecan verici bir vizyon sunuyor. Mühendislik, enerji, atık yönetimi, yaşam alanları, ulaşım, çevre, ekonomi, hukuk ve yönetim gibi birçok alanda zorluklar olsa da, bu zorlukların üstesinden gelmek için teknolojik çözümler ve yenilikçi yaklaşımlar mevcut. Yüzen şehirlerin, deniz seviyesinin yükseldiği ve kıyı şeridinin daraldığı bir gelecekte, insanlığa yeni yaşam alanları sunabileceğine inanıyorum. Bu konuda daha fazla araştırma yapmaya ve gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz.

Faydalı Bilgiler

1. Türkiye’de yüzen ev projeleri henüz yaygın olmasa da, son yıllarda bu konuda artan bir ilgi var. Özellikle turistik bölgelerde, yüzen evlerin veya otellerin inşa edilmesi planlanıyor.

2. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) gibi üniversitelerde, deniz mühendisliği ve gemi inşaatı bölümleri, yüzen yapılar konusunda uzmanlaşmış mühendisler yetiştiriyor.

3. Türkiye’de denizcilik sektöründe faaliyet gösteren birçok şirket, yüzen yapılar konusunda teknik destek ve danışmanlık hizmetleri sunuyor.

4. Yüzen şehirlerin inşası için gerekli olan bazı malzemeler (beton, çelik, kompozit malzemeler) Türkiye’de üretiliyor. Ancak, daha yenilikçi malzemelerin (köpük beton, karbon fiber) üretimi henüz yaygın değil.

5. Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgar, dalga) konusunda önemli yatırımlar yapılıyor. Bu kaynakların, yüzen şehirlerin enerji ihtiyacını karşılamak için kullanılması mümkün.

Önemli Notlar

Yüzen şehirlerin inşası, karmaşık bir süreçtir ve birçok zorluğu içerir. Ancak, bu zorlukların üstesinden gelmek için teknolojik çözümler ve yenilikçi yaklaşımlar mevcut. Yüzen şehirler, geleceğin şehirleri için heyecan verici bir vizyon sunuyor ve insanlığa yeni yaşam alanları sunma potansiyeline sahip.

Sıkça Sorulan Sorular (FAQ) 📖

S: Yüzen şehirler gerçekten mümkün mü? Teknik olarak yapılabilir mi yani?

C: Vallahi, “gerçekten mümkün mü?” sorusu biraz muallakta kalıyor. Mühendislik açısından bakarsak, evet, teoride mümkün. Japonya’daki yüzen havaalanı gibi örnekler de var.
Ama işin içine maliyet, sürdürülebilirlik, çevresel etkiler gibi faktörler girince durum değişiyor. Kısacası, “yapılabilir” demekle “uygulanabilir” demek aynı şey değil.
Benim şahsi fikrim, teknolojinin gelişmesiyle gelecekte bu tür projelerin daha da olası hale geleceği yönünde ama şimdilik biraz bilim kurgu havasında.

S: Peki, yüzen şehirler inşa etmek ne kadar paraya mal olur? İstanbul’da bir ev parasıyla falan kıyaslayabilir miyiz?

C: İstanbul’da bir ev parasıyla falan kıyaslamak mümkün değil maalesef! Yüzen şehirler, bildiğimiz mega projelerden bile çok daha pahalı. Düşünsene, koskoca bir şehri suyun üzerinde tutacak teknolojiyi, altyapıyı, güvenlik önlemlerini sıfırdan inşa ediyorsun.
Trilyon dolarlardan bahsediliyor. Hatta, bir örnek vereyim, Dubai’deki yapay adaların inşası bile inanılmaz maliyetliydi. Yüzen şehirler bunun katbekat fazlası olur.
Şu an için bu tür bir yatırımın geri dönüşü de belirsiz olduğu için, sadece birkaç çılgın milyarderin hayali olarak kalıyor diyebiliriz.

S: Diyelim ki yüzen şehirler inşa edildi. Orada yaşamak nasıl bir şey olurdu? İstanbul’dan sıkılıp oraya taşınır mıydım?

C: İstanbul’dan sıkılıp yüzen şehre taşınır mıydın bilemem ama orada yaşamanın enteresan olacağı kesin. Bir kere, denizin ortasında olmak başlı başına bir deneyim.
Sürekli dalga sesi, deniz manzarası falan… Ama tabii ki sadece romantik yönleri yok. Mesela, fırtınalı havalarda denge sorunları yaşanabilir, şehre giriş çıkışlar sınırlı olabilir, taze gıda temini daha zor olabilir.
Ayrıca, sosyalleşme de farklı bir boyut kazanır. Sürekli aynı insanlarla bir arada olmak bir süre sonra sıkıcı olabilir. Benim tahminim, ilk başlarda çok havalı gelse de, uzun vadede bazı zorlukları da beraberinde getirebilir.
Belki kısa süreliğine tatil için gidilir ama İstanbul’u bırakıp oraya yerleşmek… Bilemedim şimdi!